Sıkça rastlanan kronik yangısal bir dermatozdur. Onca yapılan araştırmaya rağmen sebebi kesin olarak ortaya konmuş değildir ama son yıllarda ‘otoimmün’ bir hastalık olduğuna dair önemli kanıtlar elde edilmiştir. Belirli bir derecede kalıtsal geçişinin olduğu kabul edilir çünkü aynı aile bireylerinde görülme oranı yüksektir.
"Otoimmün" terimi ne demektir?
İmmün sistem vücudumuzun savunma sistemidir, bize yabancı olan maddeleri algılar ve yok etmeye çalışır. Bu yabancı madde bazen bir mikrop, bazen allerjenik bir madde, bazen bir gıda artığı, bazense tümör hücresi olur. Kişinin bağışıklık sisteminin gücüne göre bu yabancı olarak algılanan maddeler, savunma sisteminin temel hücreleri olan akyuvarlar tarafından birtakım eritici enzimler salgılanarak yok edilirler. (Bu savunma hücrelerinin gerçek ışık ve elektron mikroskobik görüntüleri için –immün sistem- bölümüne bakınız) Bağışıklık sisteminin kontrolü bozulup, bize ait olanla yabancıyı ayırt etme yeteneği ortadan kalkarsa, immün sistem hücreleri normal vücut hücrelerine de bir mikroba zarar veriyor gibi zarar vermeye başlar. Yani, mikroplar, kanser hücreleri, yabancı allerjenler için sakladığımız ‘eritici enzimler’ ile kendi vücudumuz zarar görür. Otoimmün tüm hastalıklarda dokuya zarar veren etken, herhangi bir dış etken değil, kendi savunma hücrelerimiz olan akyuvarlarımızdır. Zaten mikroskobik düzeyde bunu saptamamız mümkündür. Sedef hastalığında da cilde zarar veren akyuvarları saldırı halinde mikroskop altında görebilmekteyiz. Bu yüzden sedef hastalığı bulaşıcı da değildir çünkü herhangi bir dış etkenle oluşmayan, vücudun kendi kendine zarar verdiği bir hastalıktır. Kronik olarak akyuvarlarca hasar gören cilt, kalınlaşır ve normal yapısını kaybeder. Normal cilt kendini ortalama 21 günde yeniler, cildin 7 tabakasından en altta olanı yavaş yavaş yukarıya çıkar ve en son olarak ‘kir’ adı altında atılır, sedef hastalarında ise bu süre 3 güne kadar düşebilmektedir, yani vücut 21 günde oluşturacağı cildi 3 günde oluşturmaya çalışır ki bu da normal cilt gibi sağlıklı olmaz. Cilt hastalıklarının yaklaşık %1-3’ünü oluşturur, beyaz ırkta daha sık görülür. Japonlarda, zencilerde ve kızılderililerde hemen hemen hiç görülmez. Dünyada yaklaşık 7.5 milyon sedef hastası olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de ise her 100 insandan bir veya ikisinde görülmektedir. ABD’de de sıklığı aynıdır. En sık görüldüğü yaş grubu 10-35’tir. 50’li yaşlarda ikinci bir pik yapar. Her yaş grubunda görülebilmesine rağmen 2-3 yaşlarından önce görülmesi ise çok enderdir. Keskin sınırlı, pembemsi kırmızımsı plaklar üzerinde parlak sedefi-beyaz kabuklarla karakterizedir, bu yüzden ‘sedef hastalığı’ diye anılır.
Lezyonlar genellikle simetriktir. Hastalığın birçok tipi vardır; kronik ve stabil, akut ve değişken gibi… Akut formu yaygın cilt kızarıklığı (generalize eritrodermi) veya iltihaplanma (püstülüzasyon) ile seyredebilir. Psöriazis vulgaris diye adlandırılan tipi en sık görülenidir. Püstüler psöriazis denen tipini bazen mikrobik deri hastalıklarından ayırdetmek çok zor olabilir.
GENEL PSÖRİAZİS TİPLERİ: Plak Psöriazis (Psöriazis Vulgaris); En sık görülen tiptir. Lezyonlar ‘plak’ adı verilen yamalar şeklindedir. Keskin sınırlı kızarık bir zeminde gümüş rengi kabuklar mevcuttur. Kabuklar kaldırılınca altta toplu iğne ucu büyüklüğünde minik minik kanama alanları izlenir.Genelde dizlerde, dirseklerde ve kalçada görülür, yüzü tutmaz. Ayak, diz ve dirsek gibi sürekli tahrişe maruz kalan bölgelerde kabuklar çok kalınlaşabilir. Guttat Psöriazis; Fransızca ‘damla’ demek olan ‘guttat’ kelimesinden köken alır çünkü lezyonlar 5-10 mm arası boyutta, küçük, yuvarlak veya oval damlalar şeklindedir. Gövdeyi, kolları ve bacakları, yüzü, saçlı deriyi etkiler. Bu formun çocuklarda ve gençlerde bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben ortaya çıkması sık rastlanan bir durumdur. Tüm vücutta yaygın ama küçük boyutlarda döküntüler mevcuttur. Fleksural Psöriazis; Lezyonlar sadece kıvrım yerlerindedir. En sık meme altlarında, kasıkta ve kalça kıvrımında görülür. Kilolu bayanlarda sıktır. Püstüler Psöriazis; Vücutta yaygın, daha küçük, yuvarlak, içi irine benzer bir madde dolu döküntüler mevcuttur. Bu tipi bazen ateş yapabilir ve antibiyotik tedavisine ihtiyaç duyabilir. Saçlı deri psöriazisi; Saçlı deride soyulmalarla seyreder, en yoğun saç çizgisinde izlenir. Bazen sadece elleri veya genital bölgeyi etkileyebilir. Ana tedavi protokolü aynı olmakla birlikte değişik bölgelerdeki formlar, değişik tedavi modalitelerini gerektirebilir. Tırnak ve eklem tutulumu görülebilir. Travmaya yani fiziksel hasarlanmaya uğrayan bölgelerde lezyon aktive olur veya yeni lezyonlar ortaya çıkar. Genel kanı, hastalığın ilk ortaya çıkışının mekanik bir travma sonucu olduğu yönündedir. Aktif bir sedef hastasında deneysel olarak uygulanan travma ile travma alanında 10-20 gün sonra tipik sedef lezyonları belirir. Bu olaya tıpta, ‘Koebner fenomeni’ ya da ‘izomorfik yanıt’ denir ki dirsek ve dizler gibi sürekli kronik basıya maruz kalan bölgelerde lezyonların geç iyileşmesini de açıklar. Fiziksel travma, sedef hastalığını tetikleyen en önemli faktörlerden olduğu için bu konuda çok titizlikle önlem alınmalıdır. Banyoda keselenmek, diz ve dirsekleri sürekli sert zemine sürtmek, dar iç çamaşır giymek, aşırı güneşlenmek,aşırı soğuk ve rüzgara çıkmak, sabun kullanmak, kaçınılması gerekilen davranışlardan yalnızca bazılarıdır. Psöriatik Artrit; Sedefin eklem tutulumudur. Sedefli hastaların %5 ile 10’unda görülür. Erkeklerde daha sıktır. Genellikle lezyonları yaygın olan kişilerde rastlanır. Bir ya da birkaç eklemi tutar, en çok diz eklemi tutulur. Eldeki eklemlerde görüldüğünde genellikle tırnak değişiklikleriyle de birliktedir.Kalça eklemini bile tutabilir.
PSÖRİAZİS TEDAVİSİ Klasik tıpta tedavisi zor bir kronik hastalıktır. Sık sık nüks etmesi ve tedaviyi bırakınca alevlenmesi nedeniyle tedaviden çok koruyucu önlemlerin alınmasına ağırlık verilir. Uygulanan tedaviler belli bir süre için iyilik sağlayan ve köklü olmayan çözümlerdir. Ana tedavi yöntemi ‘kortizon’ içeren preperatların lokal olarak uygulanmasıdır. Yerel kortizon seçiminde iki önemli faktör vardır; birincisi kortizonun gücüdür (potensi), önce güçlü tiplerle tedaviye başlanır, daha sonra iyileşme elde edildikçe gücü daha az olanlara geçilir. Kısa sürede nüks veya alevlenmeyi önlemek için kortizon birden kesilmez, kademeli olarak azaltılır. Etkinin artırılabilmesi için lokal kortizon preperatları, salisilik asit ve üre ile kombine de edilebilir. Lokal tedavide bir diğer önemli işlem lezyonların üzerindeki kabukların yumuşatılıp temizlenmesidir. Bu işlem birtakım özel kremlerle, tahriş edilmeden yapılmalıdır, kese vs. gibi yöntemler sedef hastalığını uzun vadede aktive ederler.